-
1 korku
испу́г (м) страх (м)* * *1) страх, боя́знь, испу́гkorku duymak — испы́тывать страх
korku saçmak — нагна́ть стра́ху
korku vermek — пуга́ть
2) беспоко́йство, боя́знь, опасе́ниеkorku düşmek, korkuya kapılmak — боя́ться
yanlış yapmak korkusuyla — боя́сь ошиби́ться
3) опа́сностьyollarda korku kalmadı — доро́ги тепе́рь безопа́сны
••korku dağları bekler — посл. у стра́ха глаза́ велики́
-
2 vermek
дать зада́ть переда́ть пода́ть предоставля́ть* * *-ir -i,-e1) врз. дава́тьad vermek — дава́ть и́мя, нарека́ть
ara vermek — де́лать переры́в, дава́ть переды́шку
borcunu vermek — отдава́ть свой долг
ders vermek — дава́ть уро́ки
fırsat vermek — предоставля́ть возмо́жность
ifade vermek — дава́ть показа́ния
konser vermek — дава́ть конце́рт
ses vermek — подава́ть го́лос, отклика́ться
yemiş vermek — дава́ть плоды́
yemek vermek — дать обе́д
feraklık vermek — ра́довать, доставля́ть ра́дость
zahmet vermek — доставля́ть затрудне́ние / беспоко́йство
2) подверга́ть, предава́ть чемуateşe vermek — предава́ть огню́
ortalığı heyecana vermek — волнова́ть всю окру́гу
3) выдава́ть за́муж4) создава́ть, дава́тьışık vermek — дава́ть / испуска́ть свет
korku vermek — нагоня́ть страх
sıkıntı vermek — наводи́ть ску́ку
5) припи́сывать, относи́ть к чемуtalihsizliğe vermek — припи́сывать невезе́нию
6) направля́ть, повора́чивать что к чемуsırtını sobaya vermek — стать спино́й к печи́
7) придава́ть ( вкус)tat vermek — запра́вить, сдо́брить, прида́ть [прия́тный] вкус
8) нести́ (ущерб, потери и т. п.)kurban vermek — понести́ же́ртвы
bu depremde çok kurban verdiler — они́ понесли́ мно́го жертв из-за э́того землетрясе́ния
zarar vermek — причиня́ть уще́рб / вред
don ekinlere zarar verir — за́морозки вредя́т посе́вам
9) в роли вспомогательного гл., выражает быстротуsusuverdi — он тут же / сра́зу замолча́л
yazıvermek — бы́стро написа́ть
••- pek sıkıldık mı atla bir vapuravermemiş / vermeyince mabut neylesin Mahmut — посл. уж е́сли не дал Бог, так что сде́лает Махму́д?
- ver elini İstanbul!
- verip veriştirmek -
3 korku
1) боя́знь, страх, испу́гkorkudan paçalara koyuvermek — наде́лать в штаны́ от стра́ха
korku salmak — нагоня́ть страх, вверга́ть в страх
- a korku vermek — пуга́ть
can korkusu — страх сме́рти
hırsız korkusu — страх пе́ред вора́ми
2) боя́знь, беспоко́йство; опасе́ниеyanlış yapmak korkusiyle — боя́сь ошиби́ться
3) опа́сность◊
korku dağları bekler — посл. у стра́ха глаза́ велики́ -
4 boş
босс (м)* * *1) пусто́й, поро́жнийboş ev — пусто́й дом
boş kurşun — холосто́й патро́н
2) свобо́дный, неза́нятыйboş adam — а) свобо́дный / ниче́м не за́нятый челове́к; б) безрабо́тный
boş durmak / oturmak — стоя́ть без де́ла, сиде́ть сложа́ ру́ки, ничего́ не де́лать
3) перен. пусто́й, бессмы́сленный, бессодержа́тельныйboş korku — напра́сный страх
boş lâf — пусты́е разгово́ры
••- boşa çıkmak
- boş dönmek
- boş gezenin boş kalfası
- boşta gezmek
- boşa gitmek
- boş kafalı
- boş komak
- boş şey
- boş vermek
- boş yere
См. также в других словарях:
korku vermek — korkutmak Kadınlıktan, erkeklikten tiksiniyordu ve etteki sır ona korku veriyordu. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
korku — is. 1) Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü Yarı çocuk kalbimde korku, kapıya yaklaştıkça büyüyor. Y. Z. Ortaç 2) Kötülük gelme ihtimali, tehlike, muhatara Yollarda korku kalmadı. 3) ruh b. Gerçek veya beklenen bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
TAHVİF — Korku vermek. Ürkütmek. Korkutmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
dehşet saçmak — ortalığa korku vermek Oyun, okuyanı hiçbir tarih kitabının etkilemeyeceği kadar kuvvetle Fransız İhtilali nin amansız, dehşet saçan günleriyle karşı karşıya bırakır. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
soluğunu kesmek — bir şey çok heyecan veya korku vermek Adımı Türk Yurdu dergisinin kalın, kırmızı kapağında gördüğüm zaman sevinç soluğumu kesmişti. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözdağı — is. Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, yıldırma, tehdit Ona korku ve gözdağı aracı ile birtakım emirler verilir, yasaklar konur. H. Taner Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller gözdağı vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
güven — is. 1) Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat ... Bakanlar Kurulunun güven isteği, bir tam gün geçtikten sonra oylanır. Anayasa 2) Yüreklilik, cesaret Birleşik Sözler güven ışığı güven mektubu güven oylaması güvenoyu … Çağatay Osmanlı Sözlük
heyecan — is., Ar. heyecān 1) Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi vb. sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu 2) fel. Coşku Halk heyecan içinde. Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller heyecan duymak heyecan vermek heyecana düşürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kol — is., anat. 1) İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm 2) Vücudunun bu bölümünü saran bölümü Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu. O. C. Kaygılı 3) Makinelerde tutup çevirmeye,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
panik — is., ği, Fr. panique Ani dehşet duygusu, büyük korku, ürkü Birleşik Sözler panikatak Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller panik olmak panik yaratmak paniğe kapılmak paniğe vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük